Birkaç yıldır ilkbaharı yaşamadan yaza, sonbaharı görmeden kışa geçiyoruz. Kışa âniden merhaba demeden önce küçük bir ‘okuma’ düzenlemesi yaptım. Uygulayabilirsem ne âlâ. Bu mahiyette Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bütün Şiirleri’nin (Dergâh Yayınları) yeni baskısını okuyacaktım fakat bir başka okuma sırasında şair İlhami Atmaca’nın, “Ben 17 yaşındayken de dergiler Tanpınar’la doluydu, şimdi de.” cümlesiyle karşılaşınca şaşırdım. Tanpınar yerine Atmaca’nın ‘o çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler’ini okumaya karar verdim.
Atmaca’yla eskilerden tanışırız. İlesam’da çay-tütün içmişliğimiz, Zeytinburnu Kültür Merkezi önünde dertleşmişliğimiz vardır. İnsanlığının yanında muhkem şairdir. Diri, yalın, gürbüz şiiri, net, sahi ve eğilip bükülmeyen bir duruşu vardır. Duruşu dedim çünkü duruş şiire dahil! Şiirin yanında çocuklarını, ‘gece’yi bir de mahzunluğun her çeşidini sever. Maişetini grafik sanatları ve resimle sağlayan Atmaca ayrıca bağlama çalar, fotoğraf çeker. Birçok kitaba kapak tasarlamıştır. Eski dergilerde çizimlerine rastlamak mümkündür. Müslüman ve muhaliftir. Kendisini şiirle ifade eder. Şöyle der bir konuşmasında: İnsanlara bir şey önermiyorsan ve bir diğerine/ötekine bir şey sunamıyorsan sanatının hiçbir kıymeti yok.
Atmaca’nın daha 16’sındayken kaleme aldığı ‘o çocuklar’a dönersek, bu çalışma benim için ‘kitaba da ismini vermiş olmaktan çok öte bir şiir. Okumalarımız sırasında normalin üstünde şiir veya dizelerle karşılaşabilme ihtimali her zaman kuvvetlidir. Mesele o şiirin/dizenin içimizde bulduğu karşılıkla alâkalıdır. Bu şiir de böyle. “Bir dize yeter!” dedirtecek güzellikte.
Toplam 39 şiirin yeraldığı kitabın girişinde, “1964’te Çankırı’da doğdu. İstanbul’da yaşıyor” yazıyor Atamaca hakkında. Kısa ve net! Arka kapakta ise Hakan Albayrak’ın şair için yazdığı bir şiir var; başlıksız. Atmaca da Albayrak’a bir şiir ithaf etmiş: ey şehir seni kanatacağız (s. 77).
Kitapta, şiir hafızamızda yer bulacak birçok dize var: ve bacılar avuçlarını gözlerine yamardı (s. 9), … zahmetler yüklüyorum mısralara (s. 31), burkutulmuş bir gül müydü korku (s. 33), sonra gece geldi / esmer ve kamburdu (s. 54), kuşlar topluyor bir bir mırıltıları (s. 58), taşıdığım bütün kaygılar hüznün bulutlarıdır (s. 75).
’70’li yılları yaşamış, ’80’li yılların faşizminden nasibini almış İlhami. Damlara düşüp, işkencelerden geçmemiş olsa da ‘trajedi’yi görmüş; yıkıma anbean şahit olmuş. Birçokları gibi olanları sineye çekip küsmemiş. O karanlık devri genç yaşında dizelere taşımış. Bu sayede de karşımıza böyle bir şiir çıkmış. Döneminin mahzun çocuklarına, ‘o çocuklar’ın diş kıran çaresizliğine tanıklık eden şiiri sayesinde o çocuklar ‘biraz’ görünür hâle gelmiş! Bu tanıklık önemli çünkü o dönemi yaşayıp, ağır bedel ödeyen nice vatan evladı vardı ve fakat bu çaresizliğin bir hikâyesi yoktu. Şiirleri, romanları, türküleri, filmleri.. Yoktu çünkü yaşananları kaydetmeyi, tarihe not düşmeyi sevmiyoruz. Bunda elbet ‘okuma-yazma’yla olan ilişkimizin de payı var. En büyük pay ise ihmalkârlığımızda, kolay unutmamızda!
‘O çocuklar’ şiiri, Selçuk Küpçük tarafından bestelenip, Kurutulmuş Gül Mevsimi kasetine alınmış. Okurlara eseri okumakla kalmayıp Küpçük’ün yorumuyla dinlemelerini de salık veriyorum.
Kızının öğrendiği sûreleri satınalan bir baba ve “Benim işim, üzerine yeminler edilen geceyi, her gün yeniden yaratılan bakir güne ulamak.” diyen bir sanatkâr olmayı başaran şairi daha iyi tanımak isteyenlere Adem Turan’ın kendisiyle yaptığı sohbeti tavsiye edebilirim. (dünyabizim, 26 Mayıs 2010).
İlk kitabı o çocuklar öyle mahzun ağlamaya gittiler, Şehir Yayıncılık’ca ikincisi neden korkayım benzemekle bir kahramana, A-sanat Yayınları tarafından yayımlanan Atmaca’nın eserlerinin baskısı yok. “…. getir şiirlerini kitaplaştıralım diyen yayınevi olursa nazlanmam” diyen şairin kitaplarını tekrar basacak bir babayiğit (yayınevi) yok mu?
Kitabın kapağına konulan fotoğraftaki soğuk sokağın bir köşesine ilişmiş, elleri böğürlerinde sinip kalmış çaresizler, yıllar önce gitmiş olan o çocukların yolunu gözleyip, “Beklemekten yorulduk, dönseler artık!” diyorlar.
Bir cevap vermek lâzım onlara. Bir cevap: Şiirler, hikâyeler, romanlar, filmler…